JaGu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Sosyolojik Bir İnanç Gerçeği

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
JaGuaRmaN
Adminstratör
Adminstratör
JaGuaRmaN


Erkek Mesaj Sayısı : 518
Yaş : 34
Nerden : Uzak DiyarLardaN
Kayıt tarihi : 18/08/08

Sosyolojik Bir İnanç Gerçeği Empty
MesajKonu: Sosyolojik Bir İnanç Gerçeği   Sosyolojik Bir İnanç Gerçeği EmptyPerş. Ağus. 21, 2008 2:16 pm

Sosyolojik Bir İnanç Gerçeği
Nagihan YILDIZ

Bu yazı yaralanmış bir nesle ve onun irfanına bir vefa yahut inkisar ifadesi olarak da okunabilir.


"Taklidî iman sahipleri” olarak vasıflandırılan insanların ülkemizde hangi sosyal gerçekliğe tekabül ettiği tartışmalıdır. Herhangi bir ilmihal kitabından öğrendiğimiz üzere insanlar ilk başta ana babalarından tevarüs ettikleri din üzere bulunurlar ve ona göre amel ederler. Burada doğrudan bir kabul bir taklit göze çarpmaktadır. Lâkin bu durum pek çok fakîh ve müçtehid tarafından kâfi görülmemiş kısa zamanda daha yükseklere çıkma gereği her fırsatta dillendirilmiştir. Müminler imanlarını taklidi seviyeden tahkikî seviyeye çıkarmak durumundadırlar.

Fakat Türkiye ölçeğinde belli bir topluluğu nokta-i nazara alarak böyle insanların büyük bir kısmının vefat ettiğini de söyleyebiliriz. Hayatlarının son demlerini yaşayan bir kısım yaşlılarımızın en genel özellikleri ve dertleri ülkenin zor günlerinde hayat herc ü merci içinde ayakta durmaya çalışmak oldu. Derd-i maîşetten (geçim derdi) çok çektiler kanaatle yaşadılar. Erkekler eve ekmek getirmekle mükellefti bazısının gençlikleri serkeşlikle geçtiyse de üzerlerine düşen dünyevî vazifeleri yerine getirdiler. Kadınlar ev hanımı olmayı kendilerini çocuklarına adamayı bir vazife saydı; en büyük düşünceleri aileleri oldu. Hayatının debdebesinde sürüklenmelerine rağmen kendileri için yaşamamayı dürüst kalmayı bildiler. Bu insanlar dini ciddiye alır; bunların pek çoğu elinden geldiğince namazlarını kılar Ramazan orucunu tutar ve imkân buldukça da bir köşeye üç-beş kuruş atardı. Bu şekilde bazıları hacca gitti bazıları da bu ümitle yaşadı. Bu insanlar; bir düşmüş gördüklerinde elden geldiğince yardım etmeye akrabalarının dertlerine derman olmaya ve zekâtlarını vermeye çalıştılar. Dinî bilgileri erkekler ekseriyetle Cuma ve Ramazan vaazlarından; kadınlar ise çeşitli sohbetlerden ve birbirlerinden öğrendiler. Bir de takvim yapraklarını unutmamak lâzımdır ki hâlâ takvim yapraklarının yere atılmasını -üzerinde âyet-hadîs yazılı olduğundan- hoş görmezler. Bunların bilgileri belli ölçüde eksik ve yanlıştır. Allah’ın varlığı konusunda söyleyecekleri; “Olmaz olur mu hâşâ bak her şeyin bir sahibi ve yapanı var!” ve bunun gibi birkaç yarım cümleden ibaret olacaktır. Kendi vefatlarından bahsederken yan eve taşınmayı konuşuyor gibidirler. Onları korkutan ölmek değildir; geç ölmek hastalıklarla ele güne eziyet vermek veya arkalarında muhtaç bırakmaktır. Onların ölüme bakışları müspettir. Âhirete imanları tamdır; ama bu mevzuda da söyleyebilecekleri üç-beş cümleden ibarettir. Netice itibariyle bu insanların îmânları taklididir; fakat dinî prensipler bir şekilde hayatlarına serpiştirilmiştir.

Her ne kadar bu sosyolojik analiz havassın avamı küçümseyen bir bakışını imâ ediyorsa da ne kadar uğraşırsak uğraşalım ömrümüzce edineceğimiz ilim ‘havadaki toz’ misalinden ibaret kalır. Dolayısıyla karanlıkta ışığın zor seçildiği dönemlerde meselenin ne kadar vahim olduğu düşünülmelidir. Matematikte büyük sayıların yanında küçük sayılar ihmal edilir; sonsuzun yanında 1-10-1.000 aynıdır. Bu çerçevede âlimin en kesif câhilden tek farkı şudur: Câhil cehaletini âlime bakarak kavrar; âlimse sonsuzluğa bakarak… “Âlimliğin derecesi kişinin kendi cehâletine imanıdır.” ifadesi câhilliğe methiye olarak anlaşılmamalı; diğer yandan bu yüksek ilim sahiplerine saygısızlık mânâsına da gelmemelidir.

Türbeden şirkle dönmek
Yukarıdaki bakış farklılıklarına bir örnek olarak avam ile havassın türbe ziyaretleri hususundaki farklı yaklaşımları verilebilir. Kabir ziyareti insana ölümü hatırlatması hasebiyle faydalıdır; fakat bilhassa bilgisizlik sebebiyle belli hususlara dikkat edilmediğinde kabir ziyaretinde faydadan çok zarar görülebilir. Günümüzde çaput bağlamanın lüzumsuzluğu üzerinde -avam olsun havas olsun- çoğunluk hemfikirdir. Peki çocuk sahibi olabilme düşüncesiyle veya hastalığa şifa beklentisiyle türbelere giderek dua etmenin ölçüsü nedir? Kabir ziyaretlerinde dua ederken dikkatli olunmalıdır. İnsan dua ederken kabirdekinin sadece bir vesile; duayı işitenin ve duaya icabet edenin ise Allah (cc) olduğunu düşünmezse şirke düşer. Bazı görüşlere göre türbelere gitmek bid’attır bunlara göre kabirdekiler vesile edilerek Allah’tan bir şey istenemez. Hastalığının şifa bulması için ilâç içen biri hakiki tesiri ilâca verirse fiilinin sadece vesile olduğunu unutup şifayı ilâçtan (veya doktordan) beklerse gizli şirke düşer. Kader inancımıza göre kul kendi niyet irade ve çeşitli dua dilleriyle ister Allah-ü Tealâ da yaratır; kul kendi fiillerinin yaratıcısı değildir.

“Ben yaptım-ettim neticede şöyle oldu.” veya “İlâç içtim iyileştim” meselesinde şu farktan bahsedilebilir: Havas itikadının sınır ve derinliklerini daha net çizgilerle belirlemeye çalışır; avam ise daha muğlak çizgilerle… Avam veya havas inanan herkes her şeyi Allah’ın yarattığına inanmaktadır herkesin küllî ve cüzî iradeye imanları tamdır. Bu iman sahipleri cüzî iradeye bağlı fiillerinden mesul olduklarına ve ahirette hesap sorulacağına da iman ederler. Aradaki fark avamda küllî ve cüzî irade arasındaki münasebet arada hiçbir birleştirici bağlantılar olmadan öylece durur. Havas ise küllî ve cüzî irade arasındaki münasebetin işleyişini derinlemesine anlamaya çalışır. Bu noktadan avamın imanı taklidi olarak kalır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://jagu.eniyiforum.net
 
Sosyolojik Bir İnanç Gerçeği
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
JaGu :: Bilim ve Teknik :: Sosyoloji Bilimi-
Buraya geçin: